Antroposen Sohbetler'de Utku Perktaş, 'biyoçeşitliliği korumak için dilleri bilmek gezegendeki koruma çabalarına nasıl bir avantaj sağlar' sorusu üzerinde duruyor.
- Dünyanın biyoçeşitlilik açısından en zengin bölgeleri sizce nereler? Amazon mu, Afrika yağmur ormanları mı, yoksa Güneydoğu Asya adaları mı?”
- Peki bu bölgeleri anlamak için yalnızca biyoloji kitapları yeterli mi, yoksa orada yaşayan insanların dillerine de kulak vermek gerekiyor mu?”
Bugün dünyamız altıncı kitlesel yok oluşun eşiğinde fakat bu kez dinozorların yok oluşuna yol açan bir göktaşı değil; bizim tercihlerimiz türleri yok ediyor ve bu yok oluş yalnızca biyolojik değil, aynı zamanda kültürel çünkü diller kaybolduğunda, o dillerin taşıdığı doğa bilgisi de yok oluyor. Ormanlarda, bozkırlarda, denizlerde kuşaktan kuşağa aktarılan bu bilgiye antropologlar ‘Geleneksel Ekolojik Bilgi’ adını veriyor.
Dünyadaki biyoçeşitlilik sıcak noktaları, Amazon havzası, Endonezya adaları, Orta Afrika yağmur ormanları, Himalayalar, Güney Afrika vs. yalnızca tür zenginliğiyle değil, aynı zamanda dil çeşitliliğiyle de öne çıkıyor. UNESCO’nun verilerine göre tehlike altındaki dillerin büyük kısmı tam da bu ekolojik sıcak noktalarda bulunuyor yani biyolojik çeşitlilik ile dilsel çeşitlilik birlikte daralıyor. Doğayı korumak isteyenlerin, dilleri de korumayı düşünmesi gerekiyor.
Peki bu sıcak noktalarda hangi diller öne çıkıyor?
- Endonezce (Bahasa Indonesia): On binlerce adadan oluşan ülkenin ortak dili. Orangutanlardan Komodo ejderlerine kadar eşsiz türlerin yaşadığı bu coğrafyada, Endonezce sadece iletişim değil, yerel ekolojik bilginin anahtarı.
- Portekizce: Amazon’un dili. Brezilya’da 210 milyon insan tarafından konuşuluyor. Ormansızlaşmayı, iklim politikalarını ya da Amazon’un kaderini anlamak için Portekizce bilmek çok önemli.
- Mandarin (Çince): Çin, hem büyük bir biyoçeşitlilik alanı hem de küresel tüketim merkezi. Geleneksel Çin Tıbbı’nın pangolinler gibi türler üzerindeki etkisini kavramak, bu dili öğrenmeden pek mümkün değil.
- Svahili (Kiswahili): Doğu Afrika’nın ortak dili. Gorillerden fillere, Serengeti’den Kongo ormanlarına kadar pek çok araştırma sahasında Svahili araştırmacıya büyük kolaylık sağlıyor.
- Afrikanca (Afrikaans): Güney Afrika ve çevresinde konuşuluyor. Hem yerel topluluklarla hem de uluslararası koruma örgütleriyle iletişimde pratik bir dil.
Bu beş dili öğrenmek elbette bütün sorunları çözmez. Fransızca, İspanyolca, İngilizce gibi daha bilindik diller hâlâ çok önemli ama mesele şu; doğayı korumak yalnızca türleri tanımak değil, o türlerle birlikte yaşayan insanların dillerini de anlamak çünkü dili kaybolan bir dünyanın doğasını da kaybetme riski çok büyük.
Belki de soruyu şöyle sormalıyız: “Bir ormanda ötüşünü duyduğumuz bir kuşu korumak için, önce onun adını hangi dille söylediğimizi bilmek gerekmez mi?”