Dünyayı Çevirenler Kayıt Arşivi
Podcast kanalları ve üyeliği hakkında daha detaylı bilgi almak için tıklayın.
Sessizlik, yıkım ve dilin sınırlarında dolaşan edebiyatın en sarsıcı seslerinden Thomas Bernhard’ı, çevirmeni Sezer Duru ile ele alıyor; Bernhard’ın tekrarlar, monologlar ve keskin ritimlerle kurduğu dil dünyasını; bu yoğun üslubun Türkçeye aktarımındaki zorlukları, çeviri tercihlerini ve metinlerin okurda yarattığı etkiyi konuşuyoruz.

Sezer Duru'yla Thomas Bernhard üzerine
Norveç edebiyatının çağdaş üç sesi; Jon Fosse, Dag Solstad ve Per Petterson'ı ele alıyor; Kuzey’in sade ama derinlikli anlatı geleneğini şekillendiren bu yazarların; sessizlik, yalnızlık, inanç, varoluş ve insanın iç dünyası etrafında kurdukları edebî dilini konuğumuz 'sessizliğin dilini' Türkçeye taşıyan çevirmen Banu Gürsaler Syvertsen ile konuşuyor; Norveç’in içe dönük atmosferinden Türkçe okura uzanan bu yolculukta metinlerin ritmini, felsefi ağırlığını ve çevirinin dönüştürücü etkisini birlikte keşfediyoruz.

Banu Gürsaler Syvertsen'le Jon Fosse, Dag Solstad ve Per Petterson üzerine
Oscar Wilde’dan Harper Lee’ye uzanan çevirileriyle tanınan, çağdaş edebiyatın önemli isimlerini Türkçeye kazandıran çevirmen ve akademisyen Ülker İnce ile çeviri anlayışını, edebiyata bakışını ve metinleri yeniden yazma sürecini konuşuyoruz.
Ayrıca Lawrence Durrell’in “İskenderiye Dörtlüsü” üzerine Ülker İnce’nin geçmiş çeviri deneyimleri, bu külliyatın Türkçede aldığı biçim ve edebiyata açtığı yeni düşünme alanları da sohbetimizin merkezinde.

Ülker İnce'yle çeviri anlayışı, edebiyata bakış ve metinleri yeniden yazma süreci üzerine
Konuğumuz Zeynep Avcı ile William Shakespeare’in metin evrenini, karakter kurulumunu ve çağlar boyunca neden hâlâ bu kadar etkili olduğunu konuşuyoruz.

Zeynep Avcı'yla William Shakespeare üzerine
Modern Yunan şiirinin önde gelen isimlerinden Konstantinos Kavafis'in hayatı, şiiri ve edebi mirasını çevirmeni Ari Çokona ile konuşuyoruz.

Ari Çokona'yla Konstantinos Kavafis üzerine
Franny ve Zooey'nin çevirmeni Ömer Madra ile Salinger'ı konuşuyoruz.
Yazarının ötesinde bu programın sanırım hep ayrı bir yeri olacak çünkü 13 Kasım Açık Radyo’nun doğum günü. Açık Radyo, tam otuz yıldır nice farkı ses, renk, yaşam, gerçek dolmuş ve doluyor hayatımıza - kâinatın içinden.

Ömer Madra'yla J. D. Salinger üzerine
Otorite, dil, hafıza ve gerçeğin manipülasyonu üzerine yazdıklarıyla 20. yüzyıl edebiyatında benzersiz bir yere sahip George Orwell’ın dünyasına, çevirmeni Celâl Üster eşliğinde bakıyoruz.

Celâl Üster'le George Orwell üzerine
Korku, insanın en eski duygularından biri. 18. yüzyılın sonlarında doğan; böylelikle hem bilinmeyene hem de insana dair anlatısına kapı aralayan edebiyatının ilk örneklerini ise Horace Walpole’un “Otranto Şatosu”, Ann Radcliffe’in büyülü ve ürkütücü atmosferleri, Mary Shelley’nin “Frankenstein”ı ya da Bram Stoker’ın “Dracula”sı gibi eserler oluşturuyor.
Aydınlanma Dönemi’ne bir tepki niteliğindeki bu gotik romanlar, dünyanın sadece akıl ya da düzenle açıklanamayacağını hatırlatıyor, bir nevi kendi atmosferleri “karanlık”a da ışık tutuyorlardı. Korku canavarların, zombilerin, vampirlerin değil; insanın kendi doğasının aynasıydı.
Dünyayı dönüştüren zaman, gotik edebiyatı da dönüştürdü ve 20. yüzyılda H. P. Lovecraft’la birlikte “kozmik korku” kavramı doğdu: Artık kötülük şatonun mahzeninde değil, evrenin derinliklerindeydi. Edgar Allan Poe’yla insanın zihni çözüldü, Shirley Jackson’la korku banliyö evlerine, geceleyin kentin daracık sokaklarına yani gündelik hayata taşındı. Irk, toplumsal cinsiyet, hafıza ve travma gibi meseleleri işleyen “modern korku”yla birlikte gotik karakterler de biçim değiştirdi.
Bugün korku edebiyatının yeni bir fazıyla karşı karşıyayız. Eko-korku olarak adlandırılan bu yeni damar, en kaba ifadeyle doğanın öç almasını, yani insanın yeryüzündeki tahakkümünün geri teptiği bir dünyayı anlatıyor; doğa artık korkunun mekânı değil, bizzat failine dönüşüyor. Bu dönüşümde, çağımızın en gerçek felaketi iklim krizinin yansımalarını ve gotik mimarinin yerini eriyen buzullara, yanan ormanlara, kirlenen denizlere bıraktığını görüyoruz. Bu anlamda, korku edebiyatı “korkarım” ki hiçbir edebiyat türünün olmadığı kadar “kan”lı canlı karşımızda duruyor.
Dünyayı Çevirenler / Cadılar Bayramı Özel programının bugünkü konuğu yayımladığı, çevirdiği, hazırladığı, kısacası elinin değdiği tüm kitaplarla korku edebiyatının hakkını fazlasıyla vermiş bir isim: Yankı Enki. Yankı’yla gotik edebiyat konuşacağız ama baştan uyarayım, Yankı öyle bir anlatacak ki programın sonunda korku edebiyatı fan’ına dönüşmemek pek mümkün olmayacak - deneyimle sabit.

Cadılar Bayramı Özel: Yankı Enki'yle gotik edebiyatı üzerine
Yu Hua, Kültür Devrimi’nin gölgesinde büyümüş, diş hekimliğinden edebiyata yönelmiş bir yazar. Deneysel öykülerden, sade ama keskin bir dile evrilerek Yaşamak’ta sabrı, Kanını Satan Adam’da ise onur ve direnci anlattı. Onun eserlerinde ölüm sadece bir son değil; unutuluşun, adaletsizliğin simgesi. Yaşamak ise “her şeye rağmen yaşamak.”
Yu Hua’yı ve kitaplarını (Yaşamak, On Sözcükte Çin), çevirmeni Bahar Kılıç ile konuşuyoruz.

Bahar Kılıç'la Yu Hua üzerine
20. yüzyılın ikinci yarısında Rusça edebiyatın sınırlarını yeniden çizen Svetlana Aleksiyeviç’in dünyasına kulak veriyoruz.
Kendini bir yazar değil, 'insan ruhunun tarihçisi' olarak tanımlayan Svetlana Aleksiyeviç; bir halkın, bir dönemin, bir sistemin yankılarını bir araya getirerek çok sesli bir koro yaratıyor. Onu ve eserlerini, Çernobil Duası ile Son Tanıklar'ın çevirmeni Aslı Takanay ile konuşuyoruz.

Aslı Takanay'la Svetlana Aleksiyeviç üzerine
