Ufuk Turu'nda Ahmet İnsel, Afrika’da otoriter rejimlerin yükselişini ele alırken, Nijerya’da Trump’ın müdahale tehditlerini, Sudan ve Güney Sudan’daki yeni katliamları ve Karadağ’da yaşanan olayları değerlendiriyor.
Ömer Madra: Günaydın Ahmet, merhabalar!
Ahmet İnsel: Günaydın!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.İ.: Günaydın!
Ö.M.:Ufuk Turu’na karmaşık bir bulutlu havada Tanzanya’dan mı başlıyoruz?
A.İ.: Evet, bugün biraz Afrika ağırlıklı olacak programımız. Tanzanya’da geçen Çarşamba Cumhurbaşkanlığı seçimleri oldu. Tanzanya’da beş yılda bir cumhurbaşkanı seçiliyor halk oyuyla ve seçim kurulu veya anayasa mahkemesi başkan Samia Suluhu Hassan, oyların %97.9 yani %98’ini alarak seçildiğini resmen geçen Pazartesi ilan etti. Geçen Çarşamba günü seçim sırasında protesto gösterileri başlamıştı ve Çarşamba gününden beri uluslararası gözlemcilerin, insan hakları örgütlerinin iddialarına göre - daha doğrusu tespitlerine göre diyelim - bu protesto gösterilerinde 700 civarında kişi polis ve güvenlik güçleriyle olan çatışmalar sırasında ölmüş. Hassan’ın bu %98 oyla seçilmesi elbette Afrika’da bir ilk değil; geçen hafta zaten bu konuda ön sırada olan üç-dört başkanı hatırlatmıştık, Kamerun’da olduğu gibi, birkaç ülkede daha saymıştık bu başkanları. Hassan, böylece bu şiddet ve yasak yoluyla, özellikle de kendisine gerçekten rakip olabilecek iki adayı ve bir partiyi yasaklatarak, seçime girmesini engelleyerek seçilen, kendini seçtirten, halkın büyük protestolarına rağmen bunda ısrar eden ilk kadın Afrikalı başkan sıfatını kazandı. Bugüne kadar bunu hep erkekler beceriyorlardı biliyorsunuz.

Samia Suluhu Hassan kim derseniz; kendisi 65 yaşında ve Zanzibarlı. Zanzibar Adası, Tanzanya’nın bir özerk bölgesidir. Hassan bir siyasetçi ama önceden Zanzibar’da yerel yönetimde seçilmiş, ABD’de eğitim görmüş ve Uluslararası Birleşmiş Milletler Gıda Programı’nın Zanzibar temsilciliğini yapmış, Dolayısıyla ABD’nin demokrasi kültürünü sınırlı olmakla beraber en azından pratiğini görmüş, uluslararası kurumlarda Birleşmiş Milletler Gıda Programı gibi bir programda bölgesel temsilciliğini yapmış ve 2000 yılından beri de Zanzibar siyasetinin içinde olan birisi. 2015 yılında bir önceki seçimde Cumhurbaşkanı seçilen John Magufuli, yanında göstermelik olduğu bir kararla Hassan’ı başkan yardımcısı olarak gösteriyor ve ikisi seçiliyorlar. 2015’teki bu seçimden sonra, 2020’de gene Magufili, Hassan’ı başkan yardımcısı olarak gösteriyor ama 2020’deki seçim zaten hileli bir seçim. Magufili de Hassan’ı sürekli küçümsüyor ve kendisi bu erkek egemen geromtrak dediğimiz yaşlı erkek egemen tahakkümü içinde mücadele etmek zorunda. Aynı zamanda 1970’lerden beri tek parti rejiminin 1992’ye kadar devam ettiği Tanzanya’da o sosyalist tınılı tek parti rejiminin partisinin, Devrim Partisi adını taşıyan partinin üyesi. 1992’de çok partili rejime geçiyorlar ama aslında çok partililiği pek hazmetmiş bir parti yapısı, siyasal iktidar yapısı yok.

Tanzanya’da durum böyle, Afrika ‘diktatörler kulübü’nün ilk kadın üyesi de ortaya çıktı, başkan John Magufili vefat edince kendisi 2021’de seçilmeden birdenbire başkan yardımcısı olarak, otomatik olarak onun yerine geçmiş. Dört yıl boyunca kendisi başkanlık yapmış. İlk başta demokratikleşme yönünde epey ümit vadetmiş bir kadın. Hatta yasaklı olan muhalif partinin açılması, yıllardır yurt dışında sürgün yaşayan o partinin liderinin Tanzanya’ya geri dönmesinin sağlanması gibi işlemler yapmış. Fakat 2023’ten sonra galiba seçimleri kazanamayacağını anlayınca ve bazı iddialara göre de yaşlı erkek egemen siyasal elitle başka türlü başa çıkamayacağını düşündüğü için inanılmaz bir baskı, şiddet rejimini getirmiş. Kendisinin yurda dönmesini sağladığı muhalif siyasi parti lideri de şu anda tutuklu, vatana ihanetten yargılanıyor. Dolayısıyla idam cezası talep edilen bir tutuklu kendisi. Tanzanya’da durum böyle ama bildiğiniz gibi, Kamerun da daha parlak değil ki geçen hafta bahsetmiştik; oradaki seçimlerde de Paul Biya, kendisini 91 yaşında sekizinci kez yedi yıllığına seçtirdi. Dolayısıyla 98 yaşına kadar iktidarda kalmayı planlıyor.
Ö.M.: 99 yaşına kadar!
A.İ.: Evet. O da oyların bu sefer %53.6’sını alarak seçildiğini ilan etmişti. Bu seçim sonucunda halkın bir kesimi seçimi kabul etmiyor çünkü karşısındaki yegane güçlü aday, kendisinin yıllarca bakanlığını yapmış olan aday, seçim sonuçlarının sahte olduğunu, seçim sandıklarının Paul Biya’nın adamları tarafından sahte oy pusulalarıyla doldurulduğunu, bazı insanlara defalarca oy verdirtildiğini iddia ediyorlar. Biliyorsunuz, bu diktatörler aynı zamanda seçimleri kendileri normal yollarla kazanma ümidi taşımadıkları zaman artık kullandıkları en yaygın yöntem, kendilerine rakip olan adayları çeşitli bahanelerle adaylıklarını engellemek, hapsettirmek ya da en azından adaylıklarını iptal ettirmek, yasaklatmak. Bu çok yaygın bir uygulama ama sadece Afrika’da da değil bu uygulama galiba değil mi? Bizde de çok yapılmaya başlandı.
Ö.M.: Evet.
Ö.Ö.: Hatta ABD’de bile tartışılıyor muhaliflere yönelik hukuk baskıları.
A.İ.: Evet, Afrika’dan dünyaya yayılan mı yoksa dünyadan Afrika’ya mı yayılan bir durum bu? Bunu bilemiyoruz ama Türkiye’de bile aynı politikayı iktidar uygulayabiliyor.
Ö.M.: Çok acayip yani Paul Biya’ya Wikipedia’dan filan da bakıldığı zaman 1982’den bu yana Kamerun’un Cumhurbaşkanı kendisi ve dünya da en uzun süre Cumhurbaşkanlığı yapan ve yapmaya devam eden, dünyanın da en yaşlı cumhurbaşkanı. 92 yaşında ve 99’a kadar gidecek herhalde. Eşi belki idare eden ondan sonra çünkü o daha 58 yaşında, kendisinden daha genç.
A.İ.: Evet, bir de bu diktatörlerin kendilerinin yerine bırakacak pek insan da bırakmadıkları için bir de böyle bir sorunları var. Tabii esas sorun bu, hepsi için geçerli ki biraz sonra Sudan’da da bahsedeceğiz, Nijerya’dan da bahsedeceğiz.

Nijerya’da tam diktatörlük olduğunu söyleyemem ama güney Sudan’da benzer bir durum geçerli. Sudan’da bir iç savaş kısmen bu nedenle devam ediyor. Seçimden kaçan, seçimlere el koyan bu diktatörler, bütün bu otokratlar, diktatörler aynı zamanda sürekli iktidarla kalma ihtiyacındalar ve yakın çevresi de bunu sürekli destekliyor çünkü çok ciddi bir çıkar ağı var, çok ciddi bir yolsuzluk var, çok ciddi ülke zenginliklerine el koyma var. Diyeceksiniz ki bunların artık zenginliklere el koymuşlar, yeter artık ama iktidarı bıraktığı andan itibaren de kendinden hesap sorulacak endişesi de kendisi ve çevresi için çok ciddi biçimde yaşadıklarından iktidarı bırakmıyorlar. Bu çok büyük bir fasit daire aynı zamanda.
Ö.M.: Bir ufak ilave yapayım izninle; kolonyalizmin en belirgin özelliklerinden biri olarak ortaya çıkıyor yani eski kolonyal devletler, sömürgeci devletlerle de yakın işbirliği halinde çalışıyorlar.
A.İ.: Evet, mesela bu Tanzanya konusunda Avrupa Birliği ve ABD pek hoş bir açıklama yapmadılar ki Kamerun konusunda da öyle ama tabii ki oradaki çıkarlar doğrudan o yolsuzluk şebekesiyle ilgili. Aynı zamanda eski kolonyal güçlerin veya orada kolonyal olmamakla beraber bugünkü emperyal güçlerin yani ABD gibi veya Çin gibi oradaki güç ilişkilerini ve oradan da çıkar ilişkilerini devam ettiriyorlar.
Nijerya’ya gelirsek; Nijerya da biliyorsunuz, Afrika’nın en kalabalık ülkesi. 230 milyon nüfuslu bir ülke yani öyle küçücük bir ülke diye düşünmeyin. Bu ülkenin güneyi daha müreffeh, kuzeyi ise daha yoksul. Güneyinde Hristiyan nüfus çoğunlukta, kuzeyinde ise Müslüman nüfus çoğunlukta. Çoğunlukta diyorum çünkü aynı zamanda tabii güneyde de Müslümanlar var, kuzeyde de Hristiyanlar var. Bu 230 milyon nüfuslu ülkede ciddi güvenlik sorunları, şiddet sorunları var. Kuzeyde Boko Haram adını taşıyan bir İslami cihad örgütü, biraz geri çekilmiş olmakla beraber, son bir yılda zayıflamış olmakla beraber çok ciddi biçimde alan hakimiyeti sağlamıştı ve Müslümanları öldürerek...
Ö.M.: Liseli kızları, çocukları kaçırarak.
A.İ.: Evet, okuldan yüzlerce liseli kızı birkaç defa kaçırarak Müslümanlara yönelik ciddi bir baskı uygulamıştılar. Arada tabii ki Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında çatışmaların da olduğu bir yer Nijerya ama bu, Müslüman ve Hristiyan olmaktan ziyade çiftçi olan güneydeki Hristiyanlarla, hayvancılık yapan, dolayısıyla sürülerini bir yerden bir yere sürekli taşıyan Müslüman hayvan yetiştiricilerinin arasındaki toprak çatışması. Özellikle toprak mülkiyetinin sınırları Nijerya’da hâlâ belirsiz olduğu için tarımda çalışanlar, çiftçiler topraklarını sürekli genişletmek eğilimindeler. Burada da hayvan yetiştiricilerinin göç yollarını sürekli engelleyen bir gelişme haline geliyor ve çatışma hep bundan kaynaklanıyor. Yani bu bir Hristiyan-Müslüman çatışması olmaktan ziyade, bildiğimiz göçer ve yerleşik çatışması aynı zamanda.
Gerçekten, güvenliğin çok ciddi biçimde eksik olduğu bir ülke Nijerya tıpkı Afrika’nın çoğu ülkesinde olduğu gibi. Tabii Nijerya’da 230 milyon nüfus olunca, bunun sayısı çok daha büyüyor. Donald Trump birdenbire Nijerya’da Hristiyanların soykırıma maruz kaldığını ve bu engellenmez ise Nijerya’ya asker göndereceğini söyledi. Herkes buna şaşırdı.
Ö.Ö.: Hatta bombalayacağını söyledi. Bir de bunu çok tuhaf cümlelerle söyledi, “Çok tatlı bir saldırı yapabiliriz,” dedi.
A.İ.: Evet.
Ö.M.: Buna bir kanıt da göstermedi.
A.İ.: Şimdi burada şöyle bir sorun var; Nijerya’daki pantekotist avanjelist kiliseler yıllardan beri ABD’de kendilerinin Nijerya’da soykırıma tabi oldukları iddiasıyla kampanya yürütüyorlar. Nesnel olarak bakıldığında böyle bir şey yok. Yani ölenler var, belki 3 bin kişi ölmüş oluyor Hristiyanlardan ama ondan çok daha yüksek sayıda insan ölümünün arasında bir 3 bin kişi. Dediğim gibi, burada Hristiyan-Müslüman çatışmasından kaynaklanan cinayetler ve şiddet oranı var ise bile bu çok çok düşük, cüzi. Diğer taraftan Nijerya Başkanı Bola Ahmed Tinubu – o da çok ilginç – hemen bir sorunu yönetecek güçle birisi değil, zayıf. Seçmenlerin aşağı yukarı %10’unun oyuyla iktidara gelmiş birisi Tinubu. Diğer taraftan da ABD’den kalkıp da 200 milyondan fazla nüfuslu bir ülkeyi bombalamayla işi çözecek zannediyor ise Trump, o da gerçekten tartışmalı. Tinubu, Trump ile görüşeceğini bildirdi. Önümüzdeki günlerde görüşecekler ama bilmiyorum, nasıl bir sonuç çıkacak.

Şunu hatırlatmakta yarar var; normal olarak seçmenlerin aşağı yukarı %10’unun oyuyla seçilmiş olan Bola Ahmed Tinubu’nun ülke içinde popülaritesi hemen hemen hiç kalmamış durumda. 2023’te seçilmiş, yani iki sene önce seçildi ve iktidardan düşmekten o kadar korkuyor ki geçtiğimiz hafta 16-17 subayı görevden aldı ve bütün genelkurmay heyetini değiştirdi. Ne için yaptığını çok bilemiyoruz, bir darbe teşebbüsü lafı bile ortaya çıkmadı ama Amerikalıların çok yakından tanıdığı birisi Tinubu çünkü uzun yıllar ABD’de mülteci olarak kaldı. 1991’de ABD’de yarım milyon dolar para ödeyerek hapis cezasından kurtuldu. Yargılanmasının nedeni nedir biliyor musunuz?
Ö.M.: Hayır.
A.İ.: Yargılanmasının nedeni uyuşturucu paralarının aklanması. Düşünebiliyor musunuz? Aslında tamamen ABD’nin hassas yerinden tuttuğu bir başkan aynı zamanda.
Ö.M.: Hristiyanların katledildiğine dair hiçbir kanıt yok. Kuzeyde en çok çatışmanın olduğu yerde Boko Haram’dan bahseden birisi vardı Democray Now!’da: Malik Samuel. Samuel, “Asıl katliamın yok edilenleri Müslümanlardır,” diyor. Dolayısıyla böyle bir gerçeği tersine çevirme durumu da var.
A.İ.: Bu eski bir olay. Dediğim gibi, Nijerya’daki evanjelist kilisesinin ABD’de yaptıkları propagandanın etkisi var tabii Trump’ın bu kanaate varmış olmasında. Aynı zamanda Trump’ın Nijerya’dan nasıl bir beklentisi var? Onu da bilmiyorum. Nijerya, petrol başta olmak üzere hammadde açısından çok zengin bir ülke.

Diğer taraftan Sudan’da iki yerde, Darfur bölgesinde inanılmaz bir katliam yeniden başladı ve bu sefer kimsenin sesi çıkmadan devam ediyor. Biliyorsunuz, Sudan’da iktidarı paylaşan iki askeri lider birbirlerine düştüler ve general Hemedti’nin başında olduğu eski Cancavit milisleri yeniden Darfur’da ki evvelden de, Darfur’da bundan 20 yıl önce ağır bir insanlık suçu olarak tanımlanan hatta bazen soykırım olarak da tanımlanan, Arap Müslüman milisler oradaki Müslüman olmayan Animist veya Hristiyan Afrikalı halka yönelik ağır bir katliam düzenlemişlerdir. Şimdi de gene Darfur’da El Fashir kentinin ablukaya alınması gündemde ve mesela bir hastanede 460 kişi öldürüldü. Şu anda El Fasier tamamen abluka altında yani 200 bin civarındaki kişinin abluka altında olduğu söyleniyor. Darfur’u etnik biçimde temizlemek amacını güdüyorlar, burada güçlü şekilde bir dini çatışma gördüğümü söyleyebilirim ama gene aynı şeye geliyoruz; bu iç savaşı yapan, yerel tarım yapan çiftçilerle hayvancılık yapan göçerlerin çatışmasının başka bir amaçla kullanılması. Sadece Sudan’da değil; Birleşmiş Milletler camiasının tanıdığı en son devlet olan Güney Sudan’da da iç savaş yeniden başlamış durumda.
Güney Sudan’daki iç savaş, Güney Sudan’ın Cumhurbaşkanı ile Cumhurbaşkanı Yardımcısı yani iki ana lideri arasındaki bir iç savaş. Daha önce 2011’de başlayan iç savaş, daha sonra 400 bin kişinin ölümüyle sonuçlanmış ve ardından yatışmıştı. Şimdi bu iki lider, gene birbirleriyle kendi milisleri aracılığıyla, birisi ordu birisi milis aracılığıyla çatışıyorlar ve tabii ki inanılmaz bir kleptokrasi çatışması. İnanılmaz kleptokrasi çatışması derken, bunu sadece Güney Sudan olarak değil, Uganda’nın da dahil olduğu bir çatışma olarak nitelendirebiliriz. Şunu belirtmeyi unuttum; Darfur’da General Muhammed Hamdan Dagalo’nun arkasında bulunan siyasi, mali, askeri güçler kim derseniz, Birleşik Arap Emirlikleri ve hatta Suudi Arabistan. Birleşik Arap Emirlikleri, Sudan’daki iç savaşın bir tarafını açık biçimde destekleyen güç.
Ö.Ö.: Hatta uluslararası boykot çağrıları da vardı Middle East haberlerinde.
A.İ.: Evet uluslararası boykot çağrıları da var. Afrika’nın durumu böyle ve diğer taraftan daha yakına gelirsek Karadağ’da da bizi ilgilendiren bir gelişme oldu biliyorsunuz.

Karadağ’da geçtiğimiz 27 Ekim günü bir Türkiyelinin iki Karadağlıyı bıçakla hafifçe yaralamasının arkasından yani hafifçe yaralamayı azımsamak için söylemiyorum, bir ağır yaralama vakası değil, ölüm yok ama orada yaşayan T.C. yurttaşlarına yönelik çok ciddi bir pogrom girişimi oldu. Bazı lokantalar yağmalandı, sokaklarda ‘Türkler dışarı, Türk istemiyoruz!’ sloganlarıyla binlerce kişinin Podgorica’da yürüdüğünü gördük. Polis 10 civarında Türkiye ve Azerbaycan yurttaşını gözaltını almış, bunların arasında da ilaveten beş-altı kişiyi de sınır dışı etmiş yanılmıyorsam. Dolayısıyla bu Türkiyeli ve Azerbaycanlıyı şu anda tutuklama kararıyla mahkemeye yollamış haberleri var. Bunların bıçakla yaralamayı yapan kişiler oldukları iddia ediliyor. Şöyle bir şey belirteyim; Karadağ’da Small Arms Survey adlı İsviçreli bir dernek - küçük silahların yasaklanması konusunda mücadele veren bir dernektir - Karadağ’da 245 bin ateşli silah olduğunu belirtiyor. Karadağ’ın nüfusu ne kadar? 620 bin. Yani neredeyse iki kişiden birinde silah olduğunu söyleyebiliriz.
Ö.M.: Çocukları ve kadınları da çıkarırsak hemen hemen öyle.
A.İ.: Evet, hemen hemen bütün erkeklerde silah var diyebiliriz, hatta bazılarında birkaç tane vardır.
Ö.M.: Evet.
A.İ.: Gazeteler, sokak göstericilerinin ‘100 bin Türkiye vatandaşı ülkeyi doldurdu’ laflarının çok yaygın biçimde duyulduğu iddia ediyor. İçişleri Bakanı bunun doğru olmadığını, Karadağ’da yaşayan toplam yabancı sayısının 100 bin olduğunu, bunların arasında 13 bininin Türkiye yurttaşı olduğunu, sadece 80’inin sürekli oturma izni olduğunu belirtti. Diğerler yabancılar ise Sırp ve Rus.
Ö.Ö.: Belli ki Karadağ’ın da ‘Oralarda 100 bin Türk var’ diyen bir Ümit Özdağ’ı varmış.
A.İ.: Tabii, tabii. 100 binin büyük çoğunluğu Sırp ve Rus. Şöyle bir şey var; Karadağ, çok ciddi biçimde her türlü kaçakçılığın yapıldığı bir dağıtım bölgesi. Burada Türk, Rus ve Gürcü suç şebekelerinin varlığı çok açık biçimde biliniyor. Türk suç şebekelerinin de üç alanda çalıştıkları açık biçimde tespit edilmiş durumda; biri eroin, biri insan trafiği ve diğeri de kara para aklama. Dolayısıyla Rus ve Gürcülerin tam hangi alanlarda uzmanlaştıklarına dair raporlar bulamadım ama Türk kökenli veya T.C. yurttaşı mafya çetelerinin Karadağ’da aktif olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla bu Karadağ’ın aldığı karar yani T.C. yurttaşlarına serbest vize uygulamasını kaldırma kararı, bu işlerle alakalı olduğu gibi aynı zamanda Avrupa Birliğinin de talebi çünkü Karadağ, Avrupa Birliği’nin üyesi olmak ve Schengen alanına dahil olmak istiyor. Schengen alanına dahil olması için de tabii ki Schengen vizesine tabi ülkelere vize uygulamak zorunda olacak.
Ö.M.: Süreyi bitirdik Ahmet maalesef ama bunları konuşmaya devam edeceğiz. Çok teşekkür ederiz, görüşmek üzere.
A.İ.: Belki siz yarın sabah New York seçin sonuçlarını olumlu veya olumsuz olarak verirsiniz. Zohran Mamdari’nin seçilme şansı yüksek ama kesin değil tabii ki.
Ö.M.: Takip edeceğiz, çok teşekkür ederiz, hoşçakal.
A.İ.: İyi günler.
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.


