Ekonomi Politik’te Ali Bilge, barış sürecine rağmen 2026 savunma bütçesinde bir 'barış indirimi' olup olmadığını sorgularken; bütçe hakkının aşınmasından personel ve silahlanma harcamalarındaki artışa, S-400 yaptırımlarından bedelli askerliğin kalıcı bir gelir kalemine dönüşmesine kadar pek çok başlığı barışın toplumsal refaha neden yansımadığı sorusu etrafında ele alıyor.
Ömer Madra: Günaydın Ali Bey, merhabalar!
Ali Bilge: Merhaba Ömer Bey, merhaba Özdeş!
Özdeş Özbay: Günaydın!
A.B.: Günaydın, iyi haftalar!
Ö.M.:Tebrik edelim, Türkiye Ekonomi Kurumu 2025 yılı 2025 yılı Akademik Hizmet Ödülleri’ndenbiride size verildi.
A.B.: Teşekkür ederim.
Ö.Ö.: Tebrik ederiz.
A.B.: Sağolun, teşekkürler. 30 yıl akademik yayıncılık yaptım onun bir karşılığı olarak arkadaşlar böyle bir ödülü uygun görmüşler.
Ö.M.: Ziya Öniş, Aziz Konukman, Gazi Özhan ve size değil mi?
A.B.: Evet. Akademik ödüller veriliyor ve bana verilen ise akademik yayıncılık üzerinden akademiye destek verilmesi nedeniyle oldu.
Ö.M.:Gene çok yoğun haberler var her zaman olduğu gibi. Nasıl bir gündem takip edelim?

A.B.:Bu haftayı milli savunma harcamaları üzerine ayırmak istiyorum ama öncesinde önemli bir akademisyenden söz etmemiz lazım. Nermin Abadan Unat’ı, 104 yaşında değerli bir sosyal bilimciyi ve büyük bir hocayı kaybettik. Ona merhaba diyelim, sizin de hocanızdı.
Ö.M.: Evet.
A.B.: Mekteb-i Mülkiye’den Yavuz Abadan’dan İlhan Unat’a uzanan bir tarihte göçmüş oldu. Nermin Abadan’ı 1950’lerin sonu, 60’ların başında başlayan dış göç, işçiler, gurbetçiler üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanıdım. Sizin de ekleyeceğiniz çok şey olacaktır muhakkak.
Ö.M.: Evet, özellikle benim de aralarında bulunduğum çok sayıdaki öğrencisine uluslararası alemin önde gelen düşünürlerinin yazdıklarının okunmadan kolay kolay bir yere varılamayacağını anlatan en önemli hocalardan biridir. Sayısız örnek arasından tek bir örnek vereyim; Niccolo Machiavelli okunmadan uluslararası ilişkiler alemini tanımlamanın imkanının zor olacağını anlatmıştı. Okuyan arkadaşlar da oldu tabii ve ben de onlardan biriydim. Ne kadar haklı olduğunu Prens’i okuduktan sonra kavramış oldum.
A.B.: Evet, doğru bir adres.
Ö.M.:Dediğiniz gibi, başka da pek çok konuya göç meselelerine, vb. ilgilenmemize yol açmıştır.
A.B.: Ona selam göndererek mi başlayalım bugünkü programa?
Ö.M.: Ona ‘günaydın’ diyelim.
A.B.: Biz programlarda bütçe dönemlerinin başında ya da sonunda Türkiye’nin milli savunma harcamalarına bakıyoruz, kameramızı bu alanda gezdiriyoruz. 2026 bütçesi halen TBMM Genel Kurulu’nda görüşülüyor, tabii bütçe hakkı denilen hakkın varlığı da pek kalmadı, bütçe hakkı otokraside doğru dürüst bir varlık olmaktan çıktı. Otokraside bütçeler, demokraside bütçeler, kuvvetler ayrılığında bütçeler, kuvvetler birliğinde bütçeler farklı arz ediyor. Biz epeydir kuvvetler birliği bütçesini görüyoruz. Çünkü bütçeyi TBMM’ye yürütmenin başındaki kişi değil, seçilmemiş bir bürokrat, yardımcısı sunuyor.
2017’den itibaren bütçeyle ilgili ciddi sorunlar yaşanıyor ama her şeye rağmen Meclis’in var olması istenilen ölçekte olmasa da, komisyonda ve genel kurulda yapılan görüşmeler bazı bilgileri edinmemizi sağlıyor. Güvenlik ve savunma bütçeleri eskiden de demokrasinin sınırlarının genişliğine bağlı olarak Meclis platformunda görüşülürdü. Genelde şeffaf olmayan bütçeler olarak görülürdü, içine çok detaylı giremezdi ancak bugün durum daha da güçleşti.

Program için savunma bütçesine bakarken benim ilk sorum ve merakım şuydu; malum, bir yılı aşkın bir süredir barış süreci mevzusunu konuşuyoruz, acaba barış 2026 savunma bütçesine yansıyacak mı? Madem barışa gidiyoruz, örgüt silahlarını gömdü, kendini feshetti, bütçede barış iskontosu olacak mı? Savunma bütçesinde indirim olacak mı? Bunu merak ediyordum doğrusunu söylemek gerekirse ve bunun cevabını aramaya çalıştım.
Elimizde Meclis’e sunulan bazı rakamlar var, ayrıca Milli Savunma Bakanlığı Bütçe Müdürlüğü faaliyet raporları da gecikmeli de olsa son yıllarda yayınlanıyor. Bazı tablolar bazı yıllarda olmaz; mesela geçtiğimiz yıllarda personel mevcudu ayrımını, yükümlü ve profesyonel asker sayısı ve oranlarını görebiliyorduk ama 2022 - 2024’te bunlar yayınlamadı.
Ordunun yapısında 2017’den sonra zorunlu - yükümlü olanlar ile profesyoneller arasında ciddi bir değişim yaşandı. Bu değişim, 2021’deki yayınlanan rakamlara yansıdı, profesyonellerin sayısı yükümlülerin sayısını geçmişti. Orduda böylesi bir niteliksel değişim var, sözleşmeli er ve erbaşlarla ilgili artış var, bu artışın önemli bir nedeni de işsizlik, işsiz gençlerin bir bölümü kendilerini güvence altına almak üzere bu yolu tercih ediyorlar. Bu trendin bugün birbirine yakın olduğunu tahmin ediyoruz.
Sorumuza dönelim; barış indirimi oldu mu? Madem barışa gidiyoruz bunun bütçe rakamlarına da yansıması lazım, örgütün kendisini feshetmesi, silahlarını gömmesi, yakması, Zap’tan çekilmesi gibi hamleler oldu. İmralı süreci, TBMM komisyonu devam ediyor. Tüm bu yaşananların bütçede karşılığı var mı? Hep sordum; bu olan bitenin karşılığında örneğin, memlekette koruculuk müessesesi var, içler acısı problemler yarattı, 60 bin korucu var, bunlara maaş ödeniyor, bunların emeklilikleri var, silahları var vs. Peki koruculara ilişkin bir düzenleme oldu mu? Olmadığını görüyoruz, bütçeye de yansımadığını, bütçe açıklamalarında da zikredilmediğini görüyoruz.
Bütçe sınıflamaları nedeniyle Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde bir azalma varmış görülmesine karşın, toplamda azalmanın olmadığı anlaşılıyor, toplam askeri harcamalarda, askeri alımlar, içi güvenlik toplamında birlikte baktığınızda aslında herhangi bir indirimin azalmanın olmadığını görüyoruz.
Dinleyicileri rakamlara boğmak istemiyorum, şu kadar trilyon, şu kadar milyar TL diye. Bu nedenle oran vereyimİ 2025 toplam savunma harcamalarına göre 2026 bütçesinde %30-35 arasında bir artış söz konusu. PKK ile barış sürecine girilmesinin karşılığı olarak bir azalma yok aksine artış söz konusu.
Savunma bütçesi, savunma harcamaları belirlenirken yıllardır devam eden PKK ile olan savaş bütçelerde çok belirleyici oldu. 40 yıldır sürüyor, savaş çok önemli bir harcama kalemidir ancak savaşın maliyetini de doğru dürüst bilmiyoruz. Çeşitli tahminler ortaya konuyor, çalışmalar var, büyük bir bölümü de dış kaynaklı yapılan araştırmalar. 40 yılın, 100 yılın Kürt sorununun Türkiye toplumuna toplam maliyeti hakkında yuvarlak rakamlar konuşuluyor, 3 trilyon dolarlık telaffuz ediliyor, bazı yetkililerin ifadeleri var. Savaşın maliyetini bile doğru dürüst bilmiyoruz. Dolayısıyla barışın refaha yansıması olacak mı? Soru da, cevabı da çok önemli. Eğer barışta harcamalar azalacak ise bunun da toplumsal refaha yansıması, başka alanlara harcanması, eğitime, sosyal güvenliğe ve sağlığa harcanması gerekir. Eğer bir maliye politikası yapacaksanız, savaşın sona ermesinin savaş bütçesinin azalmasının karşılığını genel bütçeye ve harcamalara yansıması lazım. Sosyal devletin unutulduğu bir toplumuz, savaşa harcanan kaynakların sosyal devlete yönelmesini görmek lazım.
Böyle bir gelişme göremiyoruz. Neden böyle? Neden azalış yok? Birincisi, ya barışın sürdürülebilirliğine güven yok ya da diğer bölgesel güvenlik sorunlarında artış olacağı beklentisi var. Yukarıda Ukrayna, aşağıda Suriye savaşı gerilimleri nedeniyle azalma yok.
![]()
Son yıllarda Türkiye’nin ABD ve Batı dünyasıyla bazı savunma harcamaları üzerinden yaşadığı bir sorun var. Sorun, Rusya’dan S400 füze savunma sistemi alınması ile başladı. 2019’da, ederi 2,5 milyar dolar olan bu sistem alındı. Düşünebiliyor musunuz, kullanmadığınız bir sisteme 2,5 milyar dolar ödediniz, hatırladığım kadarıyla o yıl savunma harcamaları 30 milyar dolar civarındaydı ve böyle bir toplamda yıllardır sisteme geçirilemeyen 2,5 milyar dolarlık bir harcama yapıldı.
Bu füze savunma sisteminin nerede olduğuna dair çeşitli tahminler yürütülüyor; aktif olarak kullanılan, bir füze savunma sistemi değil, envanterine alındığı belirtiliyor. Nerede olduğu belli değil, büyük bir ihtimalle depolarda duruyor. Bu harcama nedeniyle ABD’nin Caatsa yaptırımlarıyla karşı karşıya Türkiye. Bu yaptırımlar, F35 üzerinden ve F16’ların modernizasyonu üzerinden geldi. F16 tarafında daha sonra olumlu bir gelişme oldu Trump döneminde ancak F35/S400 bağlantısı bir sorun olarak devam ediyor ve hâlâ halledilemedi. S-400 meselesi çözülemediği müddetçe de bu yaptırımlar devam edecek. Bu durum Türkiye’yi başka arayışlara yöneltiyor. Savunma harcamalarına yönelik hem içeride yeni yatırımlar, dronelar gibi yapılıyor, hem de yurt dışına alternatif arayışlar söz konusu oluyor. Yurt içinde belirli zamanlarda öne çıkarılan, kaplumbağa hızıyla yıllardır devam eden bazı projeler de var. Sonuç olarak savaşın bitmesi, barışın adımlarının atılması karşılığında 2026 savunma bütçesinde bunun karşılığında bir tasarruf göremiyoruz.
Ö.M.: Ali Bey, şunu da eklemek lazım; bütçe konuşmaları devam ediyor, bazı bölümler geçiyor ama gerek CHP, gerekse özellikle DEM Parti ekonomiye dikkat çekmek için önemli şeyler yapıyor. Mesela, ‘Bu kez DEM Parti ekonomiye dikkat çekmek için yürüyor’ diye bir haber vardı 12 Aralık tarihli T24’te. Yani ‘ekmek ve barış için bütçe’ sloganıyla dört koldan Diyarbakır, Çukurova, Marmara ve Ege’den Ankara’ya yürüyüşe geçtiler. 14 Aralık’ta bu dört kol Ankara’da birleşerek kitlesel olarak taleplerini açıklayacaklarmış. DEM Parti Eş Genel Başkanı Tülay Hatimoğulları da, “Gerçek bütçe taleplerinin kimden geldiğini ileteceğiz. Savaşa ve ranta ayrılan bütçeye ‘hayır’ diyeceğiz” diye de konuşmuş. “İktidar yine silaha, özel harp politikalarına bütçe ayırıyor” diye yürüyüş öncesi Yılmaz Güney Parkı’nda konuşma yapmış. Herkesin borçla yaşadığını, asgari ücretin en az 46 bin olması gerektiğini de söylemiş. Bunu da ekleyeyim istedim.
A.B.: Evet, kabaca bütün alt kalemlere baktığımızda personel harcamalarında artış öne çıkıyor, personel payı artıyor, mal ve hizmet alımı kalemlerinde de önceki yıla göre artış oluyor. Yatırımlarda sermaye yatırımı giderleri dediğimiz yatırımlarda az da artış oluyor. Bu artışlar da kalemler bazında % 30-37 oranında öngörülüyor ancak bir tek şey dikkatimi çekti; ‘personel giderlerinde emeklilik yükümlülükleri” diye bir artış kalemi var, benim zorlama bir yorumum olabilir ama hep koruculuk sistemi üzerinde duruyorum ya ‘hani koruculuğun tasfiyesi düşünülüyor da onların tazminatları mı’ diye aklımdan geçirmedim değil. Savunma bütçesinde % 30-35’lik bir artışın toplam bütçe içindeki payına bakalım; toplam bütçe öngörüsü 19 trilyon, %11-12’lik bir payı var savunma bütçesinin, bu oranla da eğitim ve sağlıktan sonra üçüncü sırada.
Aslında savunma alanında yapılan harcamaları hesaplamak da oldukça zor ve karmaşık. Zor ve dağınık bir harcama pozisyonu var. Örneğin, savunma sanayi destekleme fonu var, başka bilmediğimiz de söz konusu. Milli Savunma Bakanı, Plan ve Bütçe Komisyonu’nda muhalefetten gelen hiçbir soruyu yanıtlamadı. S400’ler soruldu, pek çok şey soruldu ama yanıtlamadı. Savunma alanı her daim zaten ‘cıs’ bir alandır. Çok önceki yıllardan beri Plan ve Bütçe Komisyonu’nu izlerdim, bu komisyonu izlemek çok yararlıdır bir ekonomi gazetecisi, muhabiri için, çok şey öğrenirsiniz. MİT ve güvenlik bürokrasisine ilişkin bütçeler geldiğinde çok çarçabuk muhalefetiyle iktidarıyla geçer. Otokrasi öncesinde de ayrıntılara girilmezdi, çok fazla değinilmezdi. İktisatçıların da araştırma yapmalarının sınırlı olduğu bir alandır. Bütçelerin GSYİH içindeki payı da önemli bir göstergedir. Genel olarak savunma harcamalarımız GSYİH %2’sinin biraz altında, biraz üstümde seyreder, 1.9 ve 2.2 aralığındadır ve bu oranın Trump’ı mutlu ettiğinizi biliyoruz. Biliyorsunuz; Trump, NATO ülkelerine bu koşulu getirdi, NATO’ya dahil ülkelerin GSYİH’larının %2’si oranında savunma harcamaları yapmasını istiyor. Türkiye bu oranı tutturuyor. Biliyorsunuz, NATO’da bir de 2035 hedefi var, savunma bütçelerinin GSYİH’nın %5 çıkarılması, çok yüksek bir oran bu, inanılmaz bir şey!
Ö.Ö.: GSYİH’nın bir de yani bütçe değil?
A.B.: Evet. Bunu tutturan şu ana kadar bildiğim kadarıyla sadece Polonya var. Dünyada inanılmaz bir şekilde silahlanma görüyoruz Batıda, NATO’da yani her yerde irili ufaklı müthiş bir silahlanma yarışı içindeyiz. Bu yarış 2035 hedefini tutturmaktan ziyade, içinde bulunduğumuz ve yakın gelecek konjonktürünü bize anlatıyor. Silahlanma yarışı, kaynakların nasıl mobilize olacağını anlatan önemli bir gösterge. Silah-savunma bütçelerinin artması, gelecekte savaş ve gerilimlerin devam edeceği varsayımına dayanıyor ise barış indirimlerinin de olmayacağını gösteriyor. Türkiye de bunu hedefliyor herhalde ki PKK ile savaşın bitmesine karşın bir indirimi savunma bütçesinde görmedik.
Sonuçta barışta ilerlemenin bütçeye yansımadığını görüyoruz, rakamlar üzerinden de bunu teyit ediyoruz , ciddi kalıcı bir azalma yok. Geçen hafta söyledik; önümüzdeki dönemde kalıcı kuraklık, kalıcı yoksulluk, kalıcı hukuksuzluk...Kalıcı savunma harcamalarını da bu kalıcılara eklemek mümkün. Hem Türkiye’de, hem de bölgede ve bu durum Doğu-Batı dünyası için de geçerli.
![]()
Savunma harcamalarıyla birlikte hep bahsederiz; ülkemizde bedelli askerlik diye bir uygulama var biliyorsunuz, bedelli askerliğe değiniriz. Uygulama tarihine baktığımızda, bir çok kez bir seferlik uygulandığını biliyoruz. 1999 Marmara depreminin ciddi bütçe açığı oldu, muazzam bir harcama oldu ki zaten perişan iç ve dış denge söz konusuydu. O zaman bedelli askerlik uygulaması getirildi. 2014’te bu hükümet zamanında uygulandı, 2018 yılında askerlik kanunu değiştikten sonra bedelli askerlik kalıcı bir hale geldi. Bedelli askerlik uygulaması TL bazında ve döviz bazında oluyor. Parası olan 21 gün askerlik yapıp bu yükümlülükten kurtuluyor; parası olmayanlar ise uzun dönemde yükümlülüklerini yerine getiriyorlar, işsiz kalmamak ve kendilerini devlet güvencesi altına almak için de sözleşmeli erbaş-çavuş oluyorlar, profesyonel orduya bu şekilde geçiyorlar.
Geçen sene yıllar boyunca önemli bir bütçe gelir kalemi haline gelen bedelli askerlikten elde edilen toplam rakamı geçen sene hesaplamıştım, 2025’i eklemedim. Döviz problemi olan Türkiye gibi bir ülkenin gelir bütçesine ve ödemeler dengesi bilançosuna destek olan bir kalem haline geldi. Yükümlü fazlalıkları eritmenin ötesinde bir ekonomik iyileştirici kalem gibi dış açık problemini çözen döviz, işçi dövizleri vardı, hâlâ var, onun gibi oldu. Bütçe yaparken ‘bedelliden de şu kadar alırız’ diyecek önemli bir kalem haline gelmeye başladı. Bedelli askerlik ödemelerinin ne olacağı altı aylık enflasyon gerçekleşmelerine göre, memur maaş katsayısına göre belirleniyor.
2025 yılında 100 bini aşkın TL bedelli, 6 bin de döviz bedelli askerlik başvurusu olmuş. 26 milyar TL’lik bir gelir, 34 milyon Euro’luk da döviz geliri elde edilmiş Türkiye vicdani reddi kabul etmeyen bir ülke dolayısıyla zorunlu askerlik kapsamındaki Azerbaycan gibi, İsrail gibi ülkelerden biri ancak parası olan bu yükümlülükten pekâlâ sıyrılabiliyor, olmayanlar da yapmak zorunda kalıyorlar. Artık Türkiye’de kalıcılaşmış bir bedelli askerlik uygulaması bulunuyor
Kısaca özetlemek gerekirse, PKK’yla olan barış süreci, silahların susması, savunma harcamalarına yansımamış durumda. Vaktimiz bitiyor onun için ikinci sorumu gelecek haftaya bırakayım. Rakamlara çok boğmadan ama ilk sorumun cevabını aramaya çalıştım, barışın indirimi bütçeye yansımamış durumda . İkinci soruyu ise gelecek hafta başka bir gündem önümüze geçmezse yanıtlayalım.
Ö.M.: Muhalefet partilerinden de iktidarın yine silaha ve özel harp politikalarına bütçe ayırmakta olduğunu Tülay Hatimoğulları’nın da konuşmasından anlıyoruz ki CHP lideri de aynı şekilde benzeri noktaların altını çizmişti. Ayrıca daha önce CHP’li Deniz Yavuzyılmaz’ın bir de petrol vurgunu haberini belgeleriyle açıkladığı haberini vermiştik yani ‘ucuz petrolü en çok İsrail’e satmışlar’ diye bir durum da var.
A.B.: Aslında çok güzel bir noktaya değindiniz, askeri yarışmalara ve silahlanma hızının artmasıyla birlikte, aynı zamanda enerji yarışması da var. Bunu da yarışmalara eklemek lazım.
Ö.M.: Evet, bunu da haftaya biraz ayrıntılarıyla altını çizeriz inşallah diyelim. Çok teşekkür ederiz.
A.B.: Görüşmek üzere hoşçakalın!
Ö.Ö.: Görüşmek üzere.


